https:/www.high-endrolex.com/40
https:/www.high-endrolex.com/40
https:/www.high-endrolex.com/40
Emekli PHP’ci – BT Hayat
https:/www.high-endrolex.com/40

Emekli PHP’ci

Bu yazı belki bazı insanları sinirlendirebilir ama bu blog -bilhassa evlatlarım Ömer ve Faruk doğduktan sonra onlara bıraktığım- bir “günlük” anlamı da taşıdığı için hayatımın önemli anlarını buraya not düşmek istiyorum. O yüzden müsadenizle başlıyorum.

Bu ay (aslında tam olarak 9 Mart’ta) 2004’te çalışmaya başlayıp, zaman içerisinde iki kere ayrılıp geri döndüğüm, en son resmi olarak 2009’da başlayıp 13.7 yıl kesintisiz hizmet verdiğim sevgili şirketim Ubit Bilgi Teknoloji’lerinden “emeklilik” nedeniyle çıkışımı aldım.

Mahsus “ayrıldım” demiyorum, çünkü çalışmaya devam ediyorum. 2020’de kendi şirketim Kodventure AŞ’yi kurduğum için artık Ubit’teki hizmetlerimi faturalı olarak kendi şirketim üzerinden devam ettireceğim. Bu konuda bana destek olan sevgili patronlarıma bir kez de burdan teşekkür ederim.

Nasıl emekli oldum? Bu siteyi kurarken yazdığım şu yazıda‘da değindiğim üzere 1993 senesinde bilgisayarla tanıştığımda ortaokul son / lise 1 dönemlerimdi. Bu yıllar İstanbul’daki büyük dayımla tanıştığım yıllardı aynı zamanda. Bir rahatsızlığım nedeniyle yolumuz İstanbul hastanelerine düşünce buradaki en yakın akrabamız olan büyük dayımız bize kol kanat germişti sağolsun. Daha sonraki ziyaretlerimde onun beyaz eşya mağazasında bilgisayarla tanışmıştım. İlk bilgisayar öğretmenim odur.

Aslında sağlık nedeniyle ilk gelişim 1992’de oldu, o sene dayımla tanıştım. 1993’te ise ziyaret amaçlı geldim ve dükkanında çalışmaya başladım. Bilgisayar öğrendim. İşte o sene sağolsun dayım hem çalıştığım süre boyunca bana bol bol harçlık verdi, hem de benim SGK girişimi yaptı. 1993 senesinde neredeyse 4 ay sigortalı olarak dayımın dükkanında çalıştım. Böylece 2023 senesinde 25 yıllık sigortalı olarak primlerimi de doldurmuş olduğum için emekli olma hakkım doğdu.

Tabi bu yazıyı kaleme aldığım şu sırada henüz başvurum sonuçlanmış değil. Yazımın girişinde bahsettiğim üzere Ubit’ten 2 kere ayrılmıştım. O iki seferde kendi şahıs şirketimi kurmuştum ve dolayısıyla BağKur kaydım oluşmuştu. Zaman içerisinde hiçbir prim ödememiştim. Bir ara 20 bin TL’ye kadar borcum birikmişti. Yine hiç bir yere başvurmadığım halde bir af çıkmıştı ve prim borçlarım sanki hiç oluşmamış gibi sıfırlanmıştı. Yani ne prim kalmıştı, ne de borçları. Gayet güzel bir sonuçtu benim için. Fakat 2020’de Kodventure’yi kurduğum için mi, ya da başka bir nedenden dolayı mı bilinmez bir kaç yıldır BağKur (4B) kaydım yeniden aktif olmuştu ve prim borçları birikmeye başlamıştı. En son 50 bin TL civarında prim borcum olduğunu görmüştüm. Mali müşavirim bir kaç yıldır git bunu düzelt, 4A’lıyken 4B kaydının pasif olması lazım, demişti ama gidip düzeltecek vakti bulamamıştım. Fakat internetten öğrendiğim kadarıyla 4A’dan emekli olmak için 4B’deki borçlarımızın bir önemi yok. Ben nasılsa başvurumu yaptım, belki incelemeleri biraz uzun sürecek ama bu iş olumlu sonuçlanacak diye umuyorum.

Emeklilik hikayesi işte böyle. Zaten çok düzenli bir şekilde ofise giden biri değildim. Bilhassa 2019’da artık neredeyse haftada bir kaç gün ofise gidiyordum. 2020’de Korona vurup geçti. İki sene de o yüzden ofise gitmeyince yarı emekli gibi bir moda geçtim. Tek ben değil tabi, pek çok arkadaşım öyleydi. Hatta yazılım sektöründeki pek çok kişi. Sonra normalleşme süreci oldu ama Ubit’te 6 kişi olan ekibim önce 4’e, sonra 3’e, 2’ye derken en son 1’e kadar düştü. Yani tek başıma kaldım. İki kişi olduğumuzda da çalışma arkadaşım Kütahya’dan “remote” olarak iş yapıyordu. O yüzden ofise gitmek için bir motivasyonum da kalmadı. Ha, bu konforu bozmamak için mahsus ekibe başka arkadaş almadık. Bu da bir gerçek :)

Ofise gittiğim nadir zamanlarda patronum ve eski çalışma arkadaşlarımdan bir ikisi dışında hemen hiç kimseyi doğru düzgün tanıyamıyordum. Bu yüzden kendimi biraz misafir gibi hissediyordum. 2019 öncesinde ofiste sabit bir masam ve iMac bilgisayarım vardı. Şirket MacBook verince haliyle iMac ve masa da başkasına geçti. Bu da ister istemez insanı misafir konumuna itiyor.

Ayrıca ev-ofis (30 km) arası İstanbul trafiğinde çekilmez bir çileye ve bol bol mazot parasına mal oluyor. Bu da beni evde tutan nedenlerden biriydi.

Son olarak; ikizlerimiz bu sene 5 yaşına girdiği için hemen yanımızdaki anaokuluna başlamıştı. Okula gitmelerine bile içerlemiştim. Onların evde olmayışına ve artık bundan sonra sürekli olarak günün belli saatlerinde okulda vakit geçirecekleri gerçeğine de çok üzülmüştüm. O yüzden olabildiğince evde kalıp onlarla aynı ortamda bulunmak istiyordum. Bu da beni evde tutan nedenlerin sonuncusuydu.

Bunları yazmakla beraber sosyal medyada paylaşılan ofis ortamlarına da gıpta etmiyor değildim. Ofiste olmayınca ordaki etkinliklerden de uzak kalıyorduk. Çok fazla etkinlik yapan bir ofis değiliz ama yine de orda olsak arada sırada kahvaltılar, doğum günü pastaları vs gibi şeylere katılabilir yahut bunları kendimiz düzenleyebilirdik. Bunları düşündüğümde hemen sonrasında aklıma şu geliyordu. Ofiste gençlerle eski günlerdeki gibi takılmak mı, yoksa evde ailemle, ikizlerimle kahvaltı yapmak mı? Ev daha ağır basıyordu. Çocuklarımın “babam sabah erkenden gider, akşam da biz yatmadan yarım saat önce gelirdi” demelerini hiç istemiyordum. Bu satırları okuyan ve bizi tanıyanlar “sabah erkenden” deyince hafif bir gülümsemiş olabilir. Erken derken 9-10’u kast ediyorum :) Malum bizde kahvaltılar 11’den sonra olur :) Haliyle 9’da 10’da evden çıkınca erken sayıyorum.

Bir de son zamanlarda şu hissiyat gelişti: sosyal medyadan gençlerin “bizim ofis şöyle güzel, bizim ofis böyle iyi” gibi paylaşımları görünce önceden gıpta eder ve çalıştığım şirkette de bunların olması için elimden geleni yapardım. Şimdi bunları görünce patronlarımdan öyle bir ofis beklentisine girmek yerine “kendim böyle bir ofisi nasıl kurabilirim?” diye düşünüyorum. Son üç yılın ikisini evdeki bir odadan, son bir yılını da sadece yatağın yanındaki bir masadan ibaret olarak geçirdiğim çalışma hayatım belki emeklilik sonrası bir ivme kazanıp bağımsız bir ofise dönüşebilir. Neden olmasın :)

Ne demiş büyükler: “Vermek istemeseydi, istek vermezdi”. Kalbimize bu isteği koyan rabbimiz hakkımızda hayırlısı ise güzel bir çalışma ofisi de nasip eder inşallah.

Allahü teala cümlemize sağlıklı, huzurlu çalışmak ve imanla göç etmek nasip eylesin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

https:/www.high-endrolex.com/40
https:/www.high-endrolex.com/40