Büyüklere Oyuncak: GoPro Hero 4 Session
Son bir kaç yılda çocukken oyuncaklarımızda aldığımız keyfi yakaladığımız pek çok araç gereç kullandığımızı düşünüyorum. Gerçi benim gibi fazla oyuncağı olmadan büyüyen biriyseniz buna bir çeşit geçmişin acısını çıkarma da diyebiliriz.
Erkek çocuklar için en önemli oyuncak araba olduğundan büyüdüğümüzde ilk peşinden koştuğumuz ve en pahalı olan bu oluyor. Araba almak eskiden nasıldı bilmiyorum. Şuan bir sürü marka / model ve kampanya var. Çok fazla olmasa da düzenli bir geliri olan, azıcık kanaat etmesini bilen ve başka acil ödemesi olmayan herkes araba alabilir. Örnekleri etrafımda pek çok var. Kimisi profesyonel iş hayatının daha ilk yıllarında, kimisi ise yarı zamanlı öğrenci.. Diğer memleketleri bilemiyorum ama İstanbul’da tam zamanlı öğrenci olmak lüks gibi geliyor. Mezun olunca hem deneyim olarak hem maddi olarak dımdızlak ortada başlamak yerine biraz stresli de olsa yarı zamanlı bir iş kovalayıp akranlarından bir adım önde olmak mutlaka daha iyi olacaktır. Yarı zamanlı çalışmaktan kastım illa okuduğun bölüm değil, altından kalkabileceğin, eğitimini zorlamayacak, motivasyonunu zinde tutabilecek başka işler de olabilir. Yine bu cümleleri etrafımdaki örneklerden seçerek yazıyorum.
Araba olmadı madem, önce küçük oyuncakları toplayalım o zaman.. Kendi küçük, ceremesi ağır oyuncakların en meşhuru: Akıllı cep telefonu. Lise çağındakiler bile iPhone 6 kullanıyor artık. Bundan alâ oyuncak mı olur 🙂 Yalnız 3-4 yıldır telefonu elinden düşürmeyen biri olarak şunu söyleyeyim; iki aydır iki dirseğim de uyuşuyor. Beş dakika telefonla görüşsem klavyeyi kullanamaz oluyorum. Şuan bu yazıyı yazarken yere oturmuş, orta sehpanın üzerindeki klavyeye uzanıyordum. Baktım acı çekiyorum, klavyeyi sehpanın altındaki bölmeye koydum. Dirseklerimi uzatarak yazabiliyorum. Bir iki ay evvel annesini aynı şikayetten doktora götürmüş biri olarak dirseklerimde sinir sıkışması ihtimalinden korkuyorum. Havalar düzelince bir doktora gitmek gerek. Bu arada belirteyim; annem benim gibi telefon veya klavye kullanmaktan değil bütün gün dantel işlemekten muzdarip 🙂 Kendisi yıllar önce Carpal Tunnel ameliyatı da olmuştu ki bu da meşhur bir bt’ci hastalığıdır. Bileğimdeki bezeye ampirik bir röntgen çekersem onun da ilerde ameliyatlık olduğunu söyleyebilirim 🙂
Bu günlerde pek çok gencin yüzüne bakmadığı, küreği ağzının ortasına yemeden önceki son lafı “ofiste bıraksam olmaz mı, çok ağııır!” diyen stajyerlerin taşımaya üşendiği, halbuki benim zamanımda 90 kişilik koca sınıflarda sadece bir kişinin sahip olduğu ve karton kutusuyla taşıdığı laptoplarımız da önemli oyuncaklarımızdan. Yalnız şunu farkettim. Bu oyuncağın peşinden 23 yıldır koşuyorum. İlk 10 sene sadece bilgisayar dergilerindeki fotoğraflar, okula giderken vitrinine yapıştığım Olivetti PC’ler ve halk eğitim kursunda kullanabildiğim windows 3.1 yüklü makinelere gitti. Sonra ilk bilgisayarı çocukluk arkadaşımla ortak aldık. Mezun olunca kendim minimum maliyetle topladığım müstakil bir bilgisayarım oldu. Sonra onunla ablamı zehirleyip askerdeyken ilk laptopumu aldım.. Sonra nasıl bir kabahat işledimse dandik bir Datron’um oldu. Onu da komşuya satıp Asus laptop aldım. Sonra da hanıma iMac aldık.. Hah! Burda makarayı durduralım.. Şurada uzuun anlattığım üzere işte ne olduysa o iMac’den sonra oldu.. Uzun lafın kısası bilgisayar oyuncağınızı uzun süre ve keyifle kullanmak istiyorsanız dişinizi sıkın, bayramlarda öptüğünüz eli okkalı bir harçlık çıkarmadan bırakmayın, böbreğinizi satın(!) ve Apple alın. Yoksa kendi tekerlekleri değil altındaki küçük tekerlekleri dönen dandik bir polis arabası kullanmış gibi hissedersiniz.
Oyuncaklarımızın hepsi teknolojik olmak zorunda değil elbet. Mesela bisiklet. Bizim memleket (Rize) bisiklet sürmeye müsait bir arazi yapısına sahip olmadığından kullanmayı çok geç öğrendim. Sonra iş, güç, şehir hayatı, dar sokaklar derken hiç bisiklet ihtiyacım olmadı. Bununla beraber eşimin memleketi (Gönen) alabildiğine düz olduğundan orda bisiklet bir yaşam biçimi halindeydi ve sık ziyaretlerimizde orda bol bol kullanabiliyorduk. Birkaç sene evvel iş yerimiz Yıldız Teknik Üniversitesi Davutpaşa Kampüsüne taşınınca burada öğrencilerin ücretsiz bisiklet kiralayabildiklerini, kampüste fır fır dolandıklarını gördük. Stajyerlerimizin aldığı bisikletlerle kaçamak turlar yapmak kafi gelmeyince de en ekonomiğinden ofisten üç kocabaş birer bisiklet aldık. İlk bir kaç sene epeyce kullandık, iş çıkışlarında düzenli turlar yaptık. Şimdi biraz bakımsız kaldılar. Belki bu yaz aşağıda bahsedeceğim yeni oyuncaklarımızla birlikte bisikletlerin de yüzü güler..
Oyuncaklar yaz yaz bitmiyor 🙂 Son kullanıcı olarak biraz ateşi sönse de okullarda hala ilgi çeken, geçen yıl epey vaktimizi geçirdiğimiz 3d yazıcılar, telefonla kontrol ettiğimiz binbir çeşit oyuncaklar, robotlar var mesela. 3d yazıcıda saatlerimizi harcayıp ilk çıktıları film izler gibi izliyorduk. Yıllar önce bilgisayar dergilerinde duyduk bu yazıcıları. Sonra tek tük fuarlarda gördük , sonra üniversite etkinliklerinde, sonra şurda burda derken pat ofiste kucağımızda! Şimdi de masada yer işgal etmesin diye ofisin bir köşesinde duruyor.. Hemen yanında doğum günümde hediye gelen, telefonla kumanda edilen hız manyağı ollie oyuncağı gibi.. Bu gerçekten oyuncak ama 🙂 Başka bir özelliği yok. Bunun atası Sphero’yu ilk Ahmet Alpat getirmişti ofise. Ordan oraya koşturmaktan başka bir işe yaramıyor gibiydi. Firmayı da oyuncağı da unutup gitmiştik ta ki StarWars 7’nin meşhur BB-8 nam droidinin oyuncaklarının bu Sphero firması tarafından üretildiğini öğrenene kadar. Adamlar yıllar önce bu gayreti göstermeseydi şimdi Disney parayı başkasına verecekti. Geçen sene ki doğum günü hediyemi iade edip bu BB-8’den almak istesem çok dayak yer miyim acaba..
Doğum günü demişken, bir kaç sene evvel söylemesi ayıp canım PlayStation çekmişti. Aslında yıllardır bilgisayar oyunu oynamamıştım. Tomb Raider ve yarış oyunlarından başka oyun bilmem. Bir de eskiden PreHistorik vardı. Fakat ne hikmetse o sene bizim doğum günü çemberimizden rica edip PlayStation için ısrar ettim. Onlar da sağolsun bu isteğimi kırmadılar. Bir orman gezisi sırasında hediyeyi süpriz yapmak istediklerinde olayı anlamayıp rezil olmuştum. Videosu şurada 🙂 Çok uğraşmama rağmen PS3’de futbol oynamayı beceremedim. Tomb Raider’ın da yeni bölümleri gelmiyor ki iki koşturalım..
Kullanmaktan hiç vazgeçmediğim, en sevdiğim oyuncaklarımdan biri de fotoğraf makinesi. Hemen her yazım gibi bu yazımda da bahsetmeden geçemeyeceğim bir Dr. Hakkı Öcal menkıbesi anlatayım 🙂 Kendisi nasıl olduysa bir gün bir kayıktaymış. Yanında da hem diz üstü bilgisayarı hem de fotoğraf makinesi varmış. Kayık bu, yerinde durur mu. Öyle bir an olmuş ki kayık sallanmış, iki cihazdan biri denizi boylayacak. Hakkı abimiz can havliyle fotoğraf makinesini kurtarmış 🙂 Aynısı benim başıma gelse hangisini kurtarırım bilemedim. Fotoğraf makinem laptopun yarı fiyatı olduğuna göre güle güle Canon derdim herhalde 🙂
Talihime eşim de fotoğraf meraklısı çıktı. Hatta hem fotoğraf hem de gezme meraklısı. Sırf bunun için ayrı bir blogumuz bile var 🙂 Gezentigiller.com. İlk Canon’umuz PoweShot S3 IS modeli idi. Nerdeyse 9 yıl bununla pek çok fotoğraf çektik. Geçtiğimiz sene Canon 650 D’ye terfi etmek nasip oldu. Yaşasın kredi kartı!
Fotoğraf makinesi gezen adamın eli kolu oluyor resmen. Hatta seyahat esnasında bile güzel fotoğraflar çekmek istiyor insan. Bunun için co-pilot hanıma “çek çek çek” diyorum ama hazırlık yapana kadar ya manzara kaçmış oluyor, yahut yanımıza bir araç geliyor..
Fotoğraf merakı henüz rayına oturmamışken YouTube’da video blogları izleye izleye bu kez video merakımız kendini gösterdi. Son Karadeniz gezimizde küçük bir çay hikayesi çektik. Nasıl gezdiysek 5 ay oldu hala yazıları bitiremedik. Çay videosunu da anca dün montajlayabildik. Konusu açılmışken bahsedip bilenlerin fikrini sorayım. Videoda kullandığımız müzikler için YouTube bize uyarı gönderdi. Yanlış anlamadıysak ya videoyu kaldırın, ya da sizin videonuz üzerinden oluşacak gelirlerin bu müziklerin hak sahiplerine gideceğini bilin dediler. Biz de video yayında kalsın da, müziklerin sahibi kimse elbette geliri onlar alsın dedik 🙂 Sizce doğru mu anladık?
Video konusunda Canon pek yeterli olmuyor malesef. Çünkü video çekebilmesine rağmen o bir fotoğraf makinesi. Biz de uzun süredir gönlümüzde yatan bir aslanı kovaladık kovaladık, bugün punduna getirip yakaladık! Tanıştıralım: GoPro Hero 4 Session.
Aslanı nasıl yakaladığımızı kısaca anlatayım. Büyük aslanlar çok pahalı. 1000-1500 arası değişiyor konfigürasyonlar. GoPro Hero’dan önce araç kamerası mı alsam diye düşündüm. Bim’den aldığım 37 TL’lik araç kamerasının zül-hd çözünürlüğü atalarımızı bir kere daha haklı çıkarınca, bu ucuz yahnilerin işe yaramayacağını anlayıp tekrar aslanın peşine düştüm. GoPro Hero 4 Session internette en ucuz Bimeks ve Teknosa’da satılıyor. Bu arada ürünlerin fiyat araştırmasını yıllardır TeknoFiyat sitesinden yaparım. Neden bilmem hala beta ama güzel çalışıyor. Piyasada 799 TL olan GoPro Hero4 bu iki sitede 699 TL idi. Teknosa benim kullandığım karta 9 taksit imkanı verince onu tercih ettim. Vatan Bilgisayar’da yalvarsanız yapamayacağınız “abi ürünü internetten aldım, beklememek için siz mağazadan verseniz olmaz mı?” gibi makul bir talebi Teknosa kendi bizzat önerince, üstelik mağazadan teslim alırsan kafadan 25 TL indirim de yaparım deyince sevinçten ağzım yırtıldı. İşten çıkınca kar kış demeden soluğu Teknosa’da aldım. Böylece ilk aksiyon kamera oyuncağımız da olmuş oldu. Darısı diğer isteyenlerin başına.. Ne demiş büyükler; Allahü Teala vermek istemeseydi “istek” vermezdi.. İnşallah herkes hakkında hayırlısı olan isteklerine kavuşur.. Hazine geniş.. Sıkıntı yok 🙂
Kamerayı eve getirince hanımdan ilk alınacak tepki önemli. O nedenle senaryolarımı geliştirdim:
-Nerden çıktı bu?
-Video blog yapmayacak mıyız?
…
-Pahalı bu..
-9 taksit
…
-Hala pahalı..
-IOS işinde para var.. Yapar öderiz 🙂
…
-Hala pahalı..
-Ama 3 gün sonra doğum günün 🙂 Süpriiiiiz! (En son senaryo)
Çok şükür hiç birine gerek kalmadı. Hanım “GoPoro mo ooooo” diye kameranın üstüne atladı 🙂 Yemeği yakmayı göze alarak hamsili elleriyle kutu açılışını Periscope’dan yaptı 🙂
Bütün dünya nimetlerinde olduğu gibi oyuncaklar da yokken daha kıymetli oluyor. Eline geçince hemen bir sonrakine bakıyorsun. Daha çok megapiksel, daha iyi araba, daha büyük ev ya da bu GoPro’yu takabileceğimiz bir drone 😉 Büyüklerden bir zat “Paranın yeri ceptir, kalp değil. Kalbine koymadıkça istediğin kadar kullan” demişti. Bu kaideyi bozmazsak sıkıntı yok. Bozarsak sıkıntı çok..
İnsanoğlunun bitmek bilmez tüketim çılgınlığına nasıl katkıda bulunduğumuzu ve hiç ayrılmayacakmış gibi dünyaya çaktığımız bu kazıkları dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Suçunu itiraf etmenin verdiği geçici huzurla söylemek gerekirse ellbet biliyoruz ki bu kazıklar burda kalacak, biz ve isteklerimiz göçüp gideceğiz. Geriye okuyacak birileri çıkarsa bu yazılar ve çektiğimiz fotoğraflar, videolar kalacak.. Bir süre sonra onlar da yok olup gidecek.. Neyse ki hepsinin büyük bir back-up’ı, yedeği var. İnşallah o filmi güle oynaya izleriz. Yoksa burda güldüklerimizle kalırız ki çok fena olur..