Kuzularımız 5 yaşında
Kuzularımız Ömer ve Faruk doğalı bugün 5 sene oldu, elhamdülillah. 5’e bastı, 5’e girdi, 5’i doldurdu gibi kafa karıştıran cümlelerden ziyade doğalı 5 sene oldu en iyisi, değil mi 🙂
Bu sene okula da başladı bizim ikizler. Hemen yanımızdaki anaokuluna gidiyorlar. Neden bilmem eskiden “anaokulu da neymiş, biz gitmedik, bir eksikliğini de görmedik” diye bir önyargım vardı. Hala da zorunlu olmadıkça 2-3-4 yaşında anaokuluna, kreşe gitme fikri hoşuma gitmiyor. Ama aile çalışıyordur, mecburiyetten gidiyordur; o başka. Bizimkilerin sınıfını masamın yanındaki pencereden bile görebiliyorum. Üst katta oldukları için sınıfın içini göremiyorum ama biz evdeyken kuzuların “neredeyse” gözümün önünde olması iyi hissettiriyor. Pandemiden sonra – hatta onun öncesinde de uzun bir süre- evden çalışan biri olarak günün 4 saatini onlarsız geçirmeye başlayınca ve sonraki seneler bu sürenin daha da uzayacağını anlayınca ilkin bir eyvah! dedim. Zaman ne çabuk geçti.
Zamanın hızlı aktığını ta liseden sonra anlamıştım. Her şey çok hızlı geçiyordu ve her zaman bundan yakınıyordum. Ama sanki çocuklar doğduktan sonra her şey daha bir hızlı geçiyor. Mesela; bir süredir kendimi bir plan dahilinde düzenli (ama maalesef gece) çalışmaya adadım. Sabahın ilk ışıklarında yatıp öğlene doğru kalktığım için kuzularım bir keresinde haklı olarak “babam hep uyuyor” diye sitem etti. Ben de hep onlarla birlikte erken kalkmak istiyorum ama şu önümdeki işler bitsin öyle yapacağım, sıkayım dişimi diye kendimi avutuyorum. Sonra bir bakıyorum ki ha bugün ha yarın derken 2 aydan fazla zaman geçmiş. Bir iş bitmeden başka bir iş başlamış. Hatta üçüncü bir iş de var artık. Ee? Demek ki işler hiç bitmeyecek. Bir kaç gün, hadi bir kaç hafta sonra dediğimiz şey çok çabuk aylara dönebiliyor. Sonra ben bunu nasıl kaçırdım, çocuklar ne ara büyüdü, diyoruz.
Aslında bu his daha evvelden de vardı. Şöyle ki; yuvamızı kuralı elhamdülillah 16 sene oldu. Bunun da herhalde 10 senesi “şu işler bitsin hele” diye geçti. Gece çalış çalış çalış.. İşler hiç bitmiyor ama zaman su gibi akıp gidiyor.
Diyorum ama; bu yazıyı da sabahın 04:50’sinde yazıyorum maalesef.
Kendime ve kuzularıma söz: İnşallah toparlayacağım ve erken kalkmaya başlayacağım.
Bu yazıyı okuyanlar varsa; benim gibi 40’lı yaşlarınızda pişman olmak istemiyorsanız gece uykunuzu alın. Üniversitedeyken bir keresinde 30 küsür saat uyumamış ve bir marifetmiş gibi bir yazışmamızda sevgili Hakkı (Öcal) Abimize bundan bahsetmiştim. O zaman “uyuma tabi, bu yaşlar bir daha ele geçmez” gibi bir cümle ile beni gaza getirmişti. Ben de çok sevinmiştim öyle bir onay alınca. Meğer bunun da bir zamanı varmış. Nitekim bir kaç sene önce benzer bir cümleyi kurduğumda bu kez Hakkı abim “Nee? En az 8 saat uyuman lazım” deyince bu daha önce söylediğini hatırlattım. O da “o, o zamandı. Şimdi o kadar genç değilsin” diye durumu güncellemişti sağolsun.
Evet zaman geçti. Artık 20’ler, 30’lar çok geride kaldı. Kuzularımla daha çok vakit geçirmek istiyorum. Bunun için patronlarımı darlayacağım.
Şimdi onlar düşünsün 🙂