Dünya çapında bir oyun programcısı olan Mevlüt Dinç’in kaleminden kendi hayat hikayesi: Hayat Bir Oyun
1993 yılında, ortaokul talebesiyken bir ziyaretimde dayımın İstanbul’daki beyaz eşya mağazasında tanıştım bilgisayarlarla. Orda çalışan bir elemanın vesilesiyle programcılığa adım attım ve o gün bugündür bu mesleği yapıyorum. Zaman zaman tabi ki bilgisayar oyunu da oynadım ama asla iyi bir oyuncu olamadım. Oynayabildiğim oyunlar üçü beşi geçmez. İlk kullandığım bilgisayarda ticari yazılımların dışında Digger kuruluydu ve yıllar sonra üniversite 2. sınıfa giderken ilk bilgisayarımızı aldığımızda (ki ikinci eldi ve arkadaşımla ortak almıştık) 9 saatte Digger benzeri bir oyun yazmıştım. İlk formatta dosyalarını kaybetmeseydik belki de oyun sektöründe olurdum, kim bilir 🙂
Bu yazıya kendi hikayemden bahsetmek için başlamadım. Yazımın konusu olan, ülkemizin önemli değerlerinden, oyun sektörünün kurucularından, dünya çapında başarılara imza atmış Mevlüt Dinç’i neden çocukken yahut daha sonraki yaşlarımda tanımadığıma dair bir açıklama yapmaya, özür belirtmeye çalışıyorum aslında. Oyunlarla iç içe olsaydım büyük ihtimalle tanırdım.
Bir ay kadar önce Rize’de -çocukluğundan beri bilgisayarı olduğunu bildiğim- lise arkadaşımı ziyaret ettiğimde ona Mevlüt Bey’den bahsettim. İsmen tanımıyordu ama Mevlüt Bey’in bizzat programladığı dünya çapındaki Street Racer, First Samurai, Last Ninja 2 gibi oyunları sıralayınca çocukken oynadığı oyunları yazanın bir Türk olduğunu öğrenip çok şaşırdı. Yabancı dizi veya filmlerin sonundaki credits bölümünde ezkaza bir Türk adı geçse bile mutlu olan bir milletiz. Mevlüt Bey’in yazdığı oyunlarda isminin İngiltere’deki bilinen ismiyle Mev Dinc olarak geçmesi belki bu hassasiyeti tetiklememiş olabilir.
Mevlüt Dinç, kariyerinin en güzel noktasında 20 yıldır çalıştığı İngiltere’yi bırakıp ülkemizde de oyun sektörünü kurmak ve dünya çapında oyunlar çıkarmak için memleketine döner. Kurduğu Sobee şirketiyle İstanbul Kıyamet Vakti, I Can Football ve daha pek çok başarılı oyunlar çıkarır. Yine maalesef oyunlarla haşır neşir olmadığım için bunların hiç birisinden haberdar olamadım.
Kendisini bir ay kadar önce sevgili Tarık Çayır’ın Çay Kahve İnsan isimli YouTube kanalındaki samimi video röportajında tanıdım ve videoyu izler izlemez BT Magazin blogumuzda haber yaptım. Röportajda Mevlüt Bey’in hayatını anlattığı bir kitap yazdığını öğrendiğimde hemen videoyu durdurup bu kitabı da sipariş verdim. Bu yazıya başlamadan bir kaç dakika evvel kitabı bitirdim ve sıcağı sıcağına bloguma aktarmak istedim.
Mevlüt Bey’i geç tanımış olmama çok üzüldüm. Keşke oyun sektörüyle biraz daha ilgim olsaydı. Futboldan zaten hoşlanmam ama mesela futbol takımı tutmaktansa Mevlüt Dinç gibi ülkemizin önemli kişilerini tutmak, o başarılı işler yaptıkça “işte bu bee!” diye sevinmek isterdim. Kendi şirketi Sobee’yi Türk Telekom’a satarak Türkiye’nin ilk oyun şirketi satışını yaptığında henüz BT Hayat blog değildi ama bir online dergiydi, o dergide haberini yapmak isterdim.
Mevlüt Dinç’in kendisinden ve Hayat Bir Oyun isimli kitabından bu bir ay içerisinde herhalde en az yirmi kişiye bahsetmişimdir. En son bugün kahvaltıya misafirliğe gelen akrabalarımızın en genç oğluna uzun uzun bahsettim. Kendisi oyun oynamayı seven bir genç. Ortaokul son sınıfa gidiyor. Bundan 30 sene önceki gibi her şeyi sıfırdan kendisi yazması gerekmiyor. Piyasada -üstelik ücretsiz- pek çok profesyonel yazılım var ve bunları nasıl kullanacağını öğrenebileceği YouTube başta olmak üzere onlarca ücretli/ücretsiz mecra bulunuyor. Bunların o da farkındaydı ve sözlerimden çok heyecanlandı. İnşallah ufak da olsa bir kıvılcım olmuştur.
Sözü o kadar dolandırdım ki Hayat Bir Oyun isimli kitabın detaylarından bahsetmeye zaman kalmadı. Ama zaten kitabın içerisinden ipucu vermek istemem. Şöyle söyleyeyim, Mevlüt Bey’in video röportajını izlediğimde zaten hayat hikayesinin büyük bir kısmını öğrendiğimi, kitapta da aynı şeyleri okuyacağımı sandım. Çok yanılmışım. Kitap elbette o kısımları da kapsıyor ama çok daha fazlası var ve okurken elinizden düşüremiyorsunuz. Bir aylık Rize tatilimde büyük bir kısmını heyecanla okudum, araya alakasız başka şeyler girince İstanbul’da bitirmem icab etti.
Mevlüt Bey’den neler öğrendim?
En başta dünya çapında başarılı projeler yapmak için çok devasa bir kaynak ve alt yapı olması gerekmediğini öğrendim. Düzgün ve “farklı” bir iş yaparak bunu başarmak mümkün. Mevlüt Bey hangi projeye başlarsa başlasın mutlaka rakiplerinden farklı bir konuda ses getirmeyi başardı. Mesela araba yarışlarına Nasrettin Hoca gibi 400 yaşında bir karakter koydu. Rakipleri aynı anda 2 kişiyi oynatabilirken onun oyunlarında 4 kişi oynayabiliyordu ve bu dünya çapında bir ilkti.
Kolay kolay pes etmemek, ürettiği çalışmaları başka yerlerde de değerlendirebilecek çok yönlü bakış açısıyla düşünmek gerektiğini öğrendim. Böylece bir kapı kapandığında başka bir kapıyı daha kısa sürede açmak mümkün olabilir.
Projelerimizde kendi değerlerimizi, ülkemizi tanıtmanın ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Nasrettin Hoca, İstanbul, Kız Kulesi gibi değerlerimiz Mevlüt Bey’in projelerinde hep vardı. Oyunlarla bu kıymetleri bütün dünyaya tanıtıyor ve ilgi çekiyordu.
Daha pek çok şey yazmak mümkün. Kitabı okuyunca siz de çok sevecek ve pek çok tecrübeyi birinci elden ağrısız sancısız edinmiş olacaksınız. Hem yaşıtlarıma, hem de gençlere şiddetle tavsiye ediyorum.
Rehber niteliğinde bir yazı kaleme almışsın. Emeğine sağlık. Kısa zamanda temin edip okuyacağım inşallah.