24 Şubat 2013

BT’cinin Hayatı

ile hasan

Madem BT’ciyim, madem şükrettiğim bir hayat sürüyorum; o halde buna vesile olanlara dair bir kaç kelam edebilirim.

İstanbul’daki büyük dayım kimya mühendisi olduğundan orta son sınıfta dayımla tanışana kadar ben de kimya mühendisi olmak istiyordum. 93’te kendisi ile tanıştığımda çoktan mühendisliği bırakmış ticarete atılmıştı. Mağazalarındaki bilgisayarlarda ETA’nın cari, stok, fatura vs işleri için hazırladığı yazılımları kullanıyordu. Bana bunları nasıl kullanacağımı ezberletmişti (F3, F2, F2 şeklinde).. Sonra bir mağazasındaki bilgisayarcı elemanı (sağsa kulakları çınlasın; Murat Tolu) benim yeni kullanmayı öğrendiğim ekranlara benzer şeyler(!) hazırlıyordu. Bir şeyler yazıyor, sonra F5’e basınca bizim ekranlar gibi görüntüler ortaya çıkıyordu. Meğer buna ‘program yazmak’ deniyormuş. Özel bir teknikle kelimeler yazılınca program ortaya çıkıyormuş. Bu kullandığım programlar hep öyle yapılmış..

Nasıl bir heyecana kapıldıysam artık; kod yazmak bilmediğim için bulduğum bütün defterlere ekran tasarımları çizmeye başladım. O ‘Murat Bilgisayar’ ismini yazıyordu ekranlarına, ben de defterime ‘Hasan Bilgisayar’ diye yazıyordum. Lise yıllarımda HASCOM’a dönüştü. IBM’in logosuna benzer HC logom da vardı. Lise’de beni “haskom” diye çağırdıkları gibi evde ablam da bana öyle sesleniyordu. Hala bazan öyle seslenir..

Murat Tolu bir teneke kola ve sanırım harçlık nevinden cüzi bir miktar para karşılığında bana Galip Ozel’in GW-Basic kitabını ve 5.25″lik yeşil bir diskette Q-Basic programını verdi. Kendi bilgisayarım olmadığı için lise’de halk eğitim kursuna 2 kere peşpeşe katıldım. 80 saatlik kurslardan ikincisi bilmem kaç nisan kararları çerçevesinde 60 saatte durduruldu.

Ortaokuldayken Türkiye Çocuk dergisi alırdım. Henüz bilgisayar merakım olmadığı için daha çok çizigi romana, karikatüre ve fotoğrafa yönelmiştim. Annem, sağolsun, her hafta dergimi almama müsade ederdi. İstanbul ziyaretlerimden birinde karikatürlerimin dergide çıkmasını kendime destek alarak dayıma öylesine baskı yapmıştım ki hiç tasvip etmediği halde yukarıda bahsettiğim Murat Tolu’yu bana refakatçi vererek dergiye gitmemi sağladı. Meşhur “Cağaloğlu Yokuşu”ndaki yani Babı-ali’deki dergi binasında o zamanki yönetici Şaban Çibir ağabey’i ziyaret ettim. İmzalı bir fotoğrafını almıştım.

Annem, derslerimdeki gayretimi artırmak için fotoğraf makinesi sözünü de tutmuştu. Kale’ydi, Ziraat’ti Rize’de yaya gezebileceğimiz neresi varsa oralarda arkadaşlarımla fotoğraflar çekerdik. Dijital olmadığı için fotoğraf çekmesi değil tab ettirmesi meseleydi. 1979’un şubatında doğduğumdan mıdır bilmiyorum; 70’lere dair çok güzel şeyleri ucundan yakaladığımı düşünüyorum. Mesela siyah beyaz vesikalık fotoğrafım vardı. Arzuhalcilerin bol olduğu bir sokakta eski usül, kafasını torbadan içeri geçirip objektif kapağını elle açıp kapatınca resim çeken fotoğraf makinelerini kast ediyorum. O fotoğrafımı saklamak isterdim ama malesef nüfus idaresindeki o kara kaplı kocaman defterlerden birine yapıştırıldığını hatırlıyorum.

Orta son sınıfda İstanbul ziyaretim sonrasında bilgisayara merak salınca artık mühendislik hevesimi bilinçli bir şekilde bilgisayara çevirdim. Arasıra karikatürlerimin, fıkralarımın, gönderdiğim fotoğraflarımın çıktığı Türkiye Çocuk dergisini bırakmaya gönlüm el vermiyordu ama artık daha ağır şeyler okumam gerektiğini düşündüm. Aynı grubun çıkardığı BYTE Türkiye dergisini ilk sayısından itibaren takibe başladım. Daha pahalı idi ama aylık çıkıyordu. Annemi de bu şekilde ikna ettim.

İlk sayılarında 9600 kpbs modemlerden bahsedildiğini hatırlıyorum. O zamanlar, bu okuduklarımın ne olduklarına dair en ufak fikrim yoktu. Bir yazıda bilgisayar mühendislerinin kel olma ihtimalinin baya yüksek olduğunu okumuştum ve çok üzülmüştüm. Neyse ki böyle bir şey olmadı (zira bilgisayar mühendisi de olamadım).

Neden bilgisayar mühendisi olamadım? Madem hayatımızı irdeliyoruz, bundan da bahsedelim.

Lisede notlarımın epey iyi olmasına rağmen haftasonları da ücretsiz olarak dersaneye gidip üniversite sınavlarına (o zamanlar ÖSS-ÖYS idi) hazırlanıyorduk. Ama bir yandan okul bir yandan dersane iyi gitmiyordu ve dersaneyi ebedi arkadaşım Ömer Fettahoğlu’yla (kendisi Karadeniz Sahil Yolu projesinde pek çok başarıya imza attıktan sonra şimdi Ilgaz Tüneli’nde şeflik yapmaktadır) beraber daha çok makara yapmak için kullanıyorduk. Kazanmak gibi bir niyetimiz yoktu. Lise bitince bir sene dersaneye gider ciddi ciddi nereyi istiyorsak orayı yazarız diye planlıyorduk. Bizim bir planımız olduğu gibi bizi dersaneye ücretsiz kaydedenlerin de bir planı vardı ve o plan gereğince “bir yer kazan, mühendis olmak şart mı, öğretmen olursun, bölüm okursun, bize öğretmen lazım…” gibi telkinlerle bana alakasız yerler tercih ettirdiler, ben de hasbelkader Afyon Kocatepe Matematik Bölümü’nü kazandım. Tabi ki gitmedim ve okuldaki başarımdan gelen onlarca puan heba oldu. Ertesi sene ‘kazanmış ama gitmemiş’ olmanın cezası olarak okul puanlarımı kullanamadım ve bilgisayar mühendisliği olmazsa bari ona yakın ‘elektronik mühendisliği’ olsun diye yazdığım Karadeniz Teknik Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü’nü kazandım. Yukarıda bahsettiğim arkadaşım Ömer de aynı üniversitenin İnşaat Mühendisliği’ni kazandı.

Üçüncü sınıfta köhnemiş hocalarım sayesinde okulu bırakacak kadar elektronikten nefret ettim ama geçen yılların hatırına okumaya devam ettim. İkinci sınıfta elektrik/elektronik ayrımından sonra son sene “Elektroniğin Bilgisayar Opsiyonu” gibi saçma bir branşlaşma içine girerek bitirme tezi olarak PHP tabanlı basit bir uygulama  yapıp bir sene uzatmayla 2001’de güya Elektronik Mühendisi olarak mezun oldum.

İşte 12 yıldır devam ettirdiğim asıl mesleğimi de o uzatma senesinde elde ettim. BT Hayat dergisi (o zamanlar dergi formatındaydı) html + cgi alt yapısı ile hazırlanıyordu. HTML’i de CGI’yı da yazılarını BYTE dergisinden (sonra PC-Life oldu) hayranlıkla takip ettiğim ve üst devrem Mustafa Tekir sayesinde email ile yazışabilecek kadar yazıları gibi sevimli ve samimi bir insan olduğunu öğrendiğim Dr. Hakkı Öcal ağabeyin kitaplarından öğrendiğim kadarıyla kullanıyordum. Sonra bilgisayar mühendisliği bölümünden bir arkadaşım PHP ile bir tane ziyaretçi sayacı yazmamı sağladı. Hakkı Öcal ağabeyimiz PHP kitapçığı çıkarınca perl’den vazgeçip tamamen PHP’ye yöneldim.

PHP kitapçıklarında Hakkı abimiz konuları işlerken örnek veri olarak o yıllardaki online talebelerinin adlarını kullanmıştı. Kendi adımı sayfalar arasında gördükçe çok sevinmiş ve heyecanlanmıştım. Ama o kitapçıklarda beni asıl heyecanlandıran isim başkaydı: Şahika Tabak. İsmini kitapçıkta gördükten 6 sene sonra Şahika Hanım’la evlenmek nasip oldu. Çok şükür evliliğimizde 7. yılımızı doldurmak üzereyiz.

Peki bugün ne oldu da bu eski defterleri açtık..

Bütün bu hikayede benim için çok önemli olan iki nokta var: Ailemden sonra ilk terbiyelerimi aldığım Türkiye Çocuk dergisi ve sonrasında mesleki yönelmemi sağlayan, eşimle tanışmama vesile olan BYTE dergisi ve değerli yazarı Dr. Hakkı Öcal Ağabey. İşte Hakkı ağabey’in bu dergide yazmasını sağlayan, “Ne zaman Türkiye’ye dönüyorsunuz?” diye her gördüğünde latifeyle karışık soran -zira Hakkı Abi ABD’de yaşıyor ve bu soruyla hem Türkiye hem de Türkiye Gazetesi kast ediliyor- İhlas Vakfı’nın ve İhlas Holding’in kurucusu, büyük islam alimi Hüseyin Hilmi Işık Efendi Hazretleri’nin damadı, sevgili büyüğümüz Enver Ören ağabeyimiz’in cenazesindeydim bugün. Eyüp Sultan Hazretlerinin huzurunda kılınan cenaze namazında Türkiye’nin dört bir yanından sevenleri vardı. Adım atacak yer yoktu.

Allahü Teala ondan ve cümle büyüklerimizden razı olsun, mekanı cennet olsun.. Amin..

cenaze2