Eski günlerdeki gibi kod yazmak
Bu haftasonu olanca işlerime rağmen kendimi eve kapattım ve iki gün -özel sebepler dışında- bilgisayarımın başından kalkmadan kod yazdım. Tıpkı eski günlerdeki gibi. İşler yolunda gidince kod yazmanın zevkli olduğunu yeniden hatırladım. Ofiste normal işimin dışında iPhone ya da iPad ile ilgili iki satır kod yazmasam meslekten neredeyse tamamen soğuyacaktım.
Hele bu son bir buçuk aydır şirket içi gece eğitimleri, yeni katıldığım yüksek lisans programının dersleri, şirketteki hareketlenmeler, çıkan elemanlar derken oldukça bunalmıştım. Bu haftasonu iyi geldi. Yetmedi gerçi. Üzerinde harıl harıl çalıştığım işi bitiremedim. Bu yazıyı bile yazmaya vaktim yok aslında. Hemen haftasonu asıl bitirmem gereken işlere dönmeliyim (saat sabahın 2’si bile olsa). Ama kaç gündür blogumda bir şey paylaşmadığımı farkettim. Eşime, eşimin dayısına, stajyerlere “blogunuza yazı yazıııın” diye sitem ederken kendi blogumun -paylaşmak istediğim onca şey varken- boş kalması ayıp olurdu tabi.
Bir kaç gün önce -Warner Bross’dan Duygu Hanım sağolsun- “The Social Network” adlı filmin ön gösterimine katıldık [Spoiler alert: sonraki paragraflarda filmin içeriğinden biraz bahsedilmektedir, [SA!] ile başlayan paragraflara dikkat]. “Pirates of Silicon Valley” filminden sonra en beğendim bilişim filmlerinden ikincisi artık bu. Bu filmleri beğenmemim sebebi çekim teknikleri, yönetmenin başarısı, oyuncuların üstünlüğü vs değil elbette. Bilişim dünyasındaki önemli olayların başlangıç noktasını ete kemiğe büründürerek bize sundukları için beğendim.
Pirates of Silicon Valley’de Steve Jobs’un Xerox’dan bir şeyler “kopararak” nasıl yükselişe geçtiğini, sonra Bill Gates’in Steve Jobs’dan bir şeyler “aşırarak” nasıl başarı sağladığını gördüm. Tabi başarılarının tek sırrı bu iki “hassas” olay değildi elbette. Her ikisi de risk alabilen, ileriyi görebilen, pazarlama uzmanı, girişimci karakterler. Ama başarılarının arkasında bir güç daha var ki o da üçüncü bir elin bu girişimci yeniyetmelere “maddi destek” vermesi.
[SA!] Ne kadar doğru ne kadar yanlış bilemiyorum ama bu maddi destekler Bill Gates’in, Steve Jobs’un yükselmesini sağladığı gibi Google’ın da yükselmesini sağladı. The Sosial Network’de gördüğümüz üzere Mark Zuckerberg’in de yükselmesini sağladı. Kimdi bu para babaları. Güzel bir projemiz olduğunda bize de destek verirler miydi? Yoksa üç kuruşa bizi projemizi satmak zorunda bırakıp pastayı kendileri mi yerlerdi?
[SA!] Bir de, daha önceleri “sağlam bir fikri hayata geçirdikden sonra yatırımcı zaten gelir” diye düşünüyordum. Hala doğruluk payı olmakla beraber bir sorun var. Filmde Mark’ın projesi filizlenmeye başladığında sunucuları da yetmemeye başladı. Sunucu bağırdıkça Mark da zengin arkadaşı ve ortağı Eduardo’ya bakıyordu. Eduardo kesenin ağzını açınca sunucular RAM, disk ve CPU susuzluklarını gideriyorlardı. İşte kafamı kurcalayan yer burası oldu. Demek ki iyi gideceği öngörülen bir projeye sahipsek ve bunu kendi imkanlarımızla hayata geçirmeyi düşünüyorsak altyapısı bizi mahcup etmeyecek şekilde sağlam olmalı. Mark’ın ısrarla “bizim sunucularımızın kapanmaması lazım, kapanırsak diğerlerinden bir farkımız kalmaz” diye ağlaması boşuna değil. Demek ki neymiş? Sponsor şart!
[SA!] Mark da yukarıda adı geçen ağabeyleri gibi “aşıran”, “esinlenen” bir tip. Ama bunu başarısını gölgelemek için söylemiyorum. Sonuçta insan kendi beynini engelleyemez. Bir başkasının fikri sana esin kaynağı olabilir. Hatta tıpatıp aynısını yaparsın, kim daha iyi hizmet verirse, kim daha iyi reklam yaparsa kim daha iyi kendini sevdirirse pastayı o yer. Gerçi telif hakkı mevzusunu bilemiyorum. Örneğin web siteleri için şeffaf video sunma gibi ilginç bir ürün geliştirmiş Sunumax ve Vijital firmaları var. Tamamen aynı ürünü yapıp sunuyorlar. Kim kimden önce yazmış, birileri bunlardan önce mi yazmış? Ben de oturup şimdi yazsam bu iki firma bana ihbarname, ihtarname, ilmuhaber, resimli nufüs kayıt örneği vs gönderir mi? Bilemiyorum. Ama Mark’ın dediği gibi “tek satır kod çalmadan” bu işlemi yapıyorsak kimsenin kızmaması lazım. Tekrar edeyim, ola ki patentini almıştır, aynısını yapmak için izin almak icab ediyordur, o kısımlarını bilemiyorum. Yasa ne diyorsa öyle yapmak boynumuzun borcu tabi.
Off! Bu uzun yazı yazma hastalığından kurtulamadım. Saat de üç oldu. Başka bir yazıda görüşmek üzere…
[…] Eşim de film hakkında bir şeyler yazmış, tık tık.. […]
Nefis bir yazı. Eline sağlık. Bayıldım…Bu arada ismim geçmiş hatta sataşma var 🙂 söz hakkı istiyorum. Şaka bir yana yazı çok hoşuma gitti. Bir kez daha kutlarım.