1 Mayıs 2025

Ispartakule’nin saygısız sürücüsü!

ile hasan

Geçen gün eşim işlerini halletmek için gittiği çarşıdan eve dönecekken bizim arabanın arkasına bu fotoğraftaki kırmızı arabanın park ettiğini görünce tabi doğal olarak canı sıkıldı. Ben de arabada bıraktığım ilaç poşetini getirmesini bekliyordum, çünkü ilaçlar bir arkadaşımındı ve o da ilaçlarını almak için bize uğramıştı. Üstelik çocukların da okuldan çıkması yaklaşıyordu, eşim ya da ben okula gitmeli hatta karate kursu olduğu için kıyafetleri de götürmeliydik.

Ben arkadaşımı misafir ederken, kırmızı aracın sahibi herhalde 2-3 dakika içerisinde gelir diye bir süre bekledik. Eşim o sırada orada bulunan polislere sormuş, pek yardımcı olmamışlar. Eşim de oradaki büyük bir dükkana girip anons ettirmiş, belki sahibi ordadır diye. Gelen giden yok.

Ben eşimin mesajını zaten 13 dakika sonra görmüştüm, aracın arkasına başka araba park etti çıkamıyorum, diye. Yani zaten yeterince zaman geçmiş. Kime sorsak, nerden bulsak sahibini, çocukların da okuldan alınması eşyaların yetişmesi gerekiyor, arkadaşım da ilaçlarını alıp işine gücüne gidecek. Arabanın sürücüsünden ses seda yok.

Baktık beklemekle olmayacak, çocukların spor çantasını yine kurs için okula gitmekte olan bir komşumuzdan rica edip ona verdik. Bu sorunu kısmen hallettik, çocuklar artık kendi başlarına giyineceklerdi, o kadar olsun. Arkadaşım da arabasıyla beni eşimin yanına bıraktı. Biz oraya vardığımızda eşim bana mesaj atalı 43 dakika olmuştu. Yani en az 43 dakikadır o araç ikinci sıraya park etmişti. Belki daha öncesi de vardı, bilemiyoruz. İlaçlarını bizim arabadan alıp arkadaşıma teslim edip onu yolculadık. En azından bir sorunu daha çözdük.

Bizim aracın arkasına park etmiş kırmızı arabanın camına, sağına soluna bir de ben bakayım, belki telefon numarası vardı da eşim göremedi diye düşündüm. Ben de bulamadım. Normalde böyle anormal bir şekilde park eden kişi insanlık icabı telefonunu bırakır ki haksız yere bekleme olmasın. Yoksa kimse kimseye neden aracını 2. sıraya park ettin demiyor kolay kolay. Telefon bulamayınca baktım polis arabası hala orda, gidip bir de ben yardım isteyeyim dedim ama içinde kimse yoktu. Etraftaki mağaza çalışanlarına sordum, kafede olabilirler dedi. Kafeye gittim, sordum bulamadım. Etrafta da oldukça boş park yeri oluşmuştu. Yani arabasını öyle bırakan ara sıra kolaçan edip düzgün bir yer varsa oraya park etmeli değil miydi. Polisleri bulamayıp arabanın yanına geri döndüğümde eşim bana etraftan birisinin arabanın sahibinin kuaförde olduğunu, haber vereceğini söyledi. Eşim sürücünün telefonunu istemiş ama o kişi vermemiş. Ben de polis arabasına bir daha bakayım dedim ama gene kimse yoktu. Kısa bir süre sonra baktık ki küçük genç bir kız bize hiç bir şey söylemeden arabanın arkasından gelip sürücü kapısını açtı, koltuğa geçerken sadece “pardon” dedi bindi.

Biz tabi şok olduk. Bizi bekleteli 45 – 50 dakikayı çoktan geçmiş, yanımıza gelip bir özür bile dilemeden uzaktan “pardon” deyip gidiyor.. Sürücü kapısının yanına gittik. Eşim tabi uzun süre beklediği için daha sinirliydi. Benim amacım en azından bir özür dilemesi gerektiğini hatırlatmaktı. Hemen gitmek istedi ama biz ısrar edince camı biraz araladı. İnsan bir özür diler, bizi kaç dakkadır bekletiyorsun dedim. “E pardon dedim ya” dedi sırıtarak. Pardon ne ya? Bilmiyorum biz mi çok abartıyoruz ama bir özür beklemek doğal değil mi? Ne bileyim insan biraz mahcub olur. Hiç öyle bir emare yok. Eşim tabi asıl bekleyen kendi olduğu için daha sinirliydi ve senin yüzünden çocuğu okuldan alamadım, kaç dakikadır burda beni ayakta bekletiyorsun, insan arabasına bakmaz mı buraya park mı edilir vs diye haklı olarak çemkirdi. Eşim sinirlenince genç kadın yüzsüz yüzsüz “buraya herkes park ediyor, böyle yaparsanız polis çağıracağım” demez mi 🙂 Bu sefer ben de sinirlendim. “Çağır, zaten biz de çağırmak istiyoruz ama bulamıyoruz, çağır bakalım” dedim. Neyse zaten kendisi bizi pek takmadı. Gaza basıp hemen bizim yanımızdaki boş park yerine park etti. Biz de çok sinirlenmiştik tavırlarına ama çocuklar için okula gitmek icab ediyordu. Eşim de ben de söylene söylene arabaya bindik. Evimizin oraya gelince kırmızı ışıkta yanımıza bir trafik polisi durdu. Camı açıp hızlıca durumu izah ettik. Bölgenin polisi olmadığı için yardımcı olamadı ama karakola gidin şikayet edin dedi. Ben de eşimi çocuklara gitmesi için indirdim ve karakolun yolunu tuttum.

Daha karakolun girişinde güvenlikteki polis ilk yapmamız gereken şeyi hemencecik söyledi: “112’yi aramalıydınız! Plakasını söyleyince onlar kişiye ulaşıp hem haber verirdi hem de belki de ceza keserdi.” dedi. Ben 112’nin bu şekilde işe yaradığını bilmiyordum. İtfaiye, ambulans vs hepsi için 112’yi arayabiliyorduk bunu duymuştum ama demek ki trafik sorunları için bile aslında orayı aramalıymışız. İyi oldu öğrendiğimiz ama ısrarla şikayet etmek istediğimi söyleyince içeri gönderdi beni.

İçerdeki memura da güzelce durumu anlattım. Çektiğim fotoğrafları da gösterdim. Bu polis de sağolsun 112 mevzusunu hemen hatırlattı. Keşke dedim AVM’nin oradaki polisler de eşime bu bilgiyi verselerdi. Hem böyle sıkılmaz, hem de beklemezdik. Polisleri orada bulamadığımı da ifade ettim. Memur bey sadece fotoğraftan herhangi bir ceza vs uygulanamayacağını belirtti ama biraz da beni rahatlatmak için “o sürücü bu şekilde kuralları yok sayarsa zaten bir gün bir yerden ceza alır” dedi. Hak verdim. Teşekkür edip çıktım.

Evet bir musibet, bin nasihatten iyidir derler. Bu saygısız sürücü sayesinde artık böyle durumlar için 112’yi arayabileceğimizi öğrendik. İstanbul’da hayat kurtarır bu bilgi. YouTube’da ne saçma videolara denk geliyorum. Adam kadın sürücünün önüne arabayı kırarak yola giriyor, kadın korna çalınca ta uzaklardan dolaşıp gelip bir virajda kadının önüne arabayı çekip araçtan inip hesap soruyor. Sen neden bana korna çaldın diye! Yani hem suçlu, hem de üste çıkmaya çalışıyor. Muhatabı adam olsaydı kesin kavga da çıkardı. Etraftan başka sürücüler adamı sakinleştirip arabasına bindirdi.

Eşim buraları okuyunca bana kızacak ama ben de kabahatine rağmen sürücü kızı eşimin o anki gazabından (eşimi de başına gelebileceklerden) korumak için elimden (daha doğrusu kolumdan) geleni yaptım. Eve dönerken o kıza diyeceği ne varsa hepsini bana saydırdı. Ben de o hışımla karakola gittim zaten. Benim niyetim o sürücü kızı kibarlıkla utandırmaktı ama bizim hanımın Yıldız Tilbe’nin (aslında benim de çok sevdiğim) “kavga ederek çözebileceğiniz şeyleri konuşarak uzatmayın” yaklaşımını tercih etmek istedi herhalde.

Her zaman ama bilhassa trafikte iken tartışmamak, sabırlı olmak en iyisi ama bunu maalesef “kendim dahil” yapamıyoruz. Bazan haklıyken haksız duruma düşebiliyoruz. Ama muhatabımızın nasıl biri olduğunu bilmiyoruz. 20 sene önce Ankara’da hem de ramazan günü herifin biri trafikte tartıştığı adamın kafasına balta saplamıştı sanırım. Herif kafasında balta Levent Kırca gibi hastaneye kendi gitmek zorunda kalmıştı. 20 yıl olmuş, belki de sadece bir skeçti, hafızama güvenmiyorum. Ama böyle şeyler olmaz değil.

En güzeli sabırlı olmak ve “saygılı olmak”. Kimseyi 40-45 dk bekletme lüksümüz yok. Böyle durumlarda erkek sürücüler telefon bırakır, muhatabı da arayınca hiç sorgulamadan gelir arabasını çeker. Veya diyelim trafikte ters bir sokağa girmek icab etti. Ters yönde olan kimse karşıdan araba geldiğinde geri geri giden o olur. Bunu ikiletmez bile. Hatta böyle sokak aralarında yol vermek durumu olunca birbirine yakın olan araçlar etraf ışıklıysa farlarını bile kapatır ki biri diğerinin gözünü kamaştırmasın. Buna da çok şahit olmuşumdur. Bütün sürücü arkadaşların böyle “yazılı olmayan sokak kurallarını” da öğrenmesi lazım.