“Benim babam dot-net’ci değil!”
Bugün ofiste çiğ köfte partisi var diye çoluk çocuk hep beraber Ubit’e gittik. Çiğ köfte partisinin ev sahibi arkadaşım Mustafa ve onun ailesi, küçük iki kızı da ordaydı. Bir ara çocuklar ofisin girişindeki langırtla vakit geçirirken ben de onları izliyordum.
Derken kapıdan bizimkilerden biraz daha büyük 7-8 yaşlarında iki çocuk girdi. Doğrudan langırta hedeflenmişlerdi. İşte burda, bak bunlardan sonra oynarız, gibi bir şey dediler. Langırtı herhalde teknoparkın bir ekipmanı olarak düşünüyorlardı, bir şirkete ait olduğunu anlamamışlardı 🙂 Hadi oynayın deyip onları da oyuna kattım. Mustafa hocamın büyük kızı bizim ikizleri tek başına tokatlıyordu zaten. Bizimkilerden Faruk onun yanına geçti, dışardan gelen misafirlerler de rakip oldu. Ben de kenardan izlemeye devam ettim.
Gelenlerden ince ve artistik saç kesimli olanı (Yusuf) langırt konusunda tecrübeli gibiydi. Diğer çocuğa habire “kanka öyle değil böyle, kanka kaleciyi şöyle yap, kanka böyle yap” deyip duruyordu. Diğer çocuk da garibim ilk kez oynuyor herhalde, her gol yeyişte topu eliyle kalecinin önüne bırakıyordu 🙂 Adını 20 kere sordum ama gene unuttum.
Neyse taka tuk oynarlarken baktım Yusuf biraz fazla hırslı. Ortamı yumuşatayım diye büyüyünce ne olacaksınız filan dedim. Yusuf bilgisayar mühendisi olacağım dedi, babası da mühendismiş. Baban mühendis, anladım ana neci? dedim. Yani, hangi dille kodluyor. Bilmiyorum dedi. Sonra babasının çalıştığı şirketi söyleyince, kesin dot-net’cidir senin baban dedim 🙂 Tabi bunu böyle söyleyince sanki kötü bir şey demişim gibi algıladı zavallı çocuk 🙂
Hatta biraz abarttım, bak bak! php’cilerle (bizimkiler) dot-net’ciler maç ediyor, bak eğer baban dot-net’ciyse 5 gole kadar oynatırım, yok php’ciyse 10 gole kadar oynarsınız filan diye takılıp yanlarından ayrıldım.
O maçta bizimkileri tokatladılar 🙂 Benim de çocukluğum tuttu, gel bir maç da beraber yapalım dedim. Elif (Mustafa hocamın büyüğü) ile ben bir takım olduk. O ikisi karşıda. Bu Yusuf oğlan baktı iş ciddi, kendi de ciddiydi zaten, daha bi ciddi oldu. Diğerini de konuşturdum ortam yumuşasın diye ama, nafile. Diğeri kuzu gibi bir şey zaten. Annesi programcıymış onun ama o da bilmiyormuş neci olduğunu.
Neyse, Yusuf’a diyorum, maçtan sonra babanla tanıştırırsın beni? Ben ailemi yabancılarla tanıştırmam, dedi 🙂 E, dedim, yabancılarla oyun oynuyorsun? Çok ciddi bir ifadeyle, langırt çubuklarını da bırakmadan “şu an siz benim rakibimsiniz, rakiplerimle oyun oynayabilirim, ama onları ailemle tanıştırmam gerekmiyor” dedi 🙂 Laf cambazı da maşallah.
Ben bir kaç kere daha dot-net lafı ettim, oyun sırasında yanındaki çocuğa çok yüklenme bırak istediği gibi oynasın, sen de eğlen filan gibi akıllı uslu şeyler söyledim ama o hiç ciddiyetini bozmadı.
Başlarda 5-0, 6-0 gibi ilerliyorduk, sonra bir kaç gol yedik de moralleri düzeldi ama tabi ki yenildiler 🙂 Tam maç biter bitmez ikisi birden çubukları bırakıp kapıdan kaçar gibi gittiler. Giderken de Yusuf benim babam dot-net’ci değil deyip duruyordu.
Onlar gidince bizim hanım çok yüklendin çocuğa dedi. O diyene kadar farketmemiştim. Eyvah, dedim. Çocuklara kek filan da ikram etmedik, içerde masada kek vardı. Çiğ köfte partsinde yiyorduk. Çocukların peşinden dışarı çıktım ama buhar olmuşlardı sanki. Meğer üst kattaymış babasının ofisi. Ofisten bir kaç kişiye çocukları görürlerse ofise getir kek ikram edelim dedim ama gelen giden olmadı.
Daha sonra biz ofiste gençlerle teknik goy goy yaparken bu ikisi gene geldi. Biz uzaktaydık, baktım hemen gelip langırt masasına üşüştüler. Bu kez cep telefonu da vardı yanlarında. Telefonu ne yapacaklar? YouTube’dan video açıp teknik mi çalışacaklar acaba diye salak salak düşünürken, meğer kamerayı açmışlar kendilerini çekiyorlarmış 🙂 Hiç ellemedim ama uzaktan seslendim, gelin kek var burda kek yeyin dedim. Yusuf çok kibar bir şekilde (ama arkadaşı adına da konuşarak) “Hayır kek istemiyoruz… ama teklif ettiğiniz için teşekkür ederiz” dedi. Gençler de ben de bu kibar cevap karşısında ooo dedik 🙂 Neyse en azından küsmemiş olduklarını anladım, için rahat etti.
Bir süre sonra oynayıp gittiler. Biz de bir kaç saat sonra toparlanıp çıkıyorduk ki baktım babası ile beraber yukarıdan geliyor. Babasına langırt masasını gösterip burada oynadıklarını söyledi. Biz de çıkmak üzere olduğumuzu, kapının kilitleneceğini söyledik. Babası langırtın bizim ofise ait olduğunu anlattı. Asansöre binmek üzereydim ki aklıma geldi. Babasına seslenip sordum. Sahi, siz neciydiniz? Dot-net’ci misiniz? dedim. Yok, analistim ben, dedi 🙂 Gülüştük.
Çocuk haklıymış. Babası dot-net’ci değilmiş 🙂