Error: Aşırı yoğunluk nedeniyle cevap alınamıyor.
İstanbul’da yaşamanın bazı sosyal sorumlulukları var. Herşeye acele edeceksiniz. Herşeye yetişmeye çalışıp hiç birine yetişemeyeceksiniz. Ömrünüz yollarda geçecek. Gündüz işinize gidip gece ayrıca taksicilik yapacaksınız (ek iş manasında). Olur da bir aktiviteye katılırsanız -kursa gitmek, yüksek lisans programına yazılmak gibi- hayatınız allak bullak olacak. Takviminizde boş yer kalmayacak. Bir arkadaşınız ya da tanıdığınız size telefon açıp buluşalım derse ona “cumaya kadar doluyum, haftasonu da falan işim var, önümüzdeki salı olsun mu?” demek mahcubiyetini defalarca yaşayacaksınız.
En son ne zaman kendinize vakit ayırdığınızı unutacaksınız. Her sabah yüzünüzü yıkarken “bu saçları traş ettirmeli” diyecek ama üç aydan evvel asla vakit bulamayacaksınız. Otobüslerde uyumaktan boynunuz bir kaç yerden sürekli ağrıyacak. 7 yıldır önce hafif hafif ağrıyan diziniz artık sizi ayakta zor durur hale getirecek, kılı kırk yararak doktora gidip emar çektireceksiniz ama onu doktora götürecek fırsat bulamayacaksınız.
Bir koltukta bir kaç karpuz taşımak isteyeceksiniz. Herkes ister. Elimden geliyorsa neden olmasın diyeceksiniz. Elinizden gelecek ama burnunuzdan daha fazlası gelecek. Bin pişman olacak, bin bir mahcubiyetle karpuzların kimini iade edeceksiniz, kimini de uykusuz gecelerde taşıyacaksınız.
Bir yandan da yaşayacaksınız. İki yıldır taşımak istediğiniz yuvanıza en nihayet güzel bir yer bulacaksınız. Eskisi kadar güzel olmayacak ama pek çok yere daha yakın olacak. Alışacaksınız. Yıllar önce arkadaşlarınızın yardım ettiği gibi yine beraber boya yapacaksınız. Samimiyetiniz tiner kokusuyla ta içerlere sinecek. Pek kibar hayınbiraderiniz bile melek kesilip boyalara bulanarak size yardım edecek, ellerini paralayacak. Taşınmak için hiç hazır olamayacaksınız. Sabahlara kadar direksiyon sallamakdan eve nakliyeciler gelmeden bir kaç saat önce varıp küt diye yatacaksınız. Nakliyeciler sizi yataktan uyandırıp evde ne var ne yoksa sırtlayacak. Eşyalar eksilip kamyona doldukça birikmiş tozlarla birlikte yüreğiniz kabaracak. Dilinden hiç anlamadığınız çiçekleri geride bırakmasınlar diye tembihleyeceksiniz, kurumuş limonu görüp üzüleceksiniz, keşke ilgilenebilseydim diyeceksiniz.
Güç bela taşınacak, eşyalarla dolu salonda ağrılar içinde uzanacaksınız. Siz duracaksınız ama hayat durmayacak. Evde işler beklerken mecburiyetler boğazınıza yapışacak, gideceksiniz. Siz programı değil, program sizi yönetecek. Başka bir şeyden feragat etmeden hiç bir şey yapamacaksınız. İşler, başında saatlerinizi harcamadan bitmeyecek. Eve huzurlu dönemeyeceksiniz. Haftalardır oyaladığınız dayınız bile insafa gelip sadece email ile sıkıştıracak. Koltukda uyuya kalıp boynunuza yeni bir ağrı daha ekleyeceksiniz.
Evde sadece haftada bir gün kahvaltı edebileceksiniz. Diğer gün muhakkak bir işiniz çıkacak ama siz bu işin içinden çıkamayacaksınız.